Kasabın Karısı: Tatmin Edilmeyen Arzunun Peşinde Bir Rüya
- aleynaincekas
- 22 Şub
- 3 dakikada okunur

Psikanalizin en büyüleyici yönlerinden biri, bilinçdışının derinliklerine inerek sıradan görünen deneyimlerin ardındaki anlamları çözümleyebilmesidir. Freud ve Lacan’ın yorumlarıyla ele alınan Kasabın Karısı vakası da tam olarak bunu yapıyor: Bir rüyanın izini sürerek insan zihninin bilinçdışı arzularına ışık tutuyor.
Freud’un rüya analizleri, bilinçdışı arzuların maskelenmiş biçimde kendilerini gösterdiği "bilinçdışına giden kral yolu" olarak tanımlanır. Kasabın Karısı'nın rüyası da bu yolculuğun önemli duraklarından biri olarak kabul edilir. Peki, bu rüyada gerçekten ne anlatılıyor?
Kasabın Karısı’nın Rüyası
Kasabın Karısı, rüyasında bir akşam yemeği daveti vermek istemektedir. Ancak evde yalnızca küçük bir tütsülenmiş somon balığı vardır. Daha fazla yiyecek almak için dışarı çıkmak ister ama pazar akşamı olduğu için tüm dükkanların kapalı olduğunu fark eder. Ardından mezecilere telefon etmeye çalışır, ancak telefon bozuk olduğu için hiçbir yere ulaşamaz. Sonunda pes eder ve davet verme arzusundan vazgeçer.
Bu rüya, yüzeyde basit bir hayal kırıklığı gibi görünse de Freud, hastasının rüyalarla ilgili görüşüne meydan okuyan bir gizem barındırdığını fark eder. Çünkü Freud’a göre rüyalar daima bilinçdışı arzuların doyurulmasıyla ilgilidir. O halde, bu rüya bir arzunun gerçekleşmediğini mi anlatıyor, yoksa aslında çok daha fazlasını mı söylüyor?
Freud’un Yorumu: Histerik Özdeşleşme ve Doyurulmayan Arzu
Freud’a göre Kasabın Karısı’nın rüyasını anlamak için, onun rüyasından bir gün önce yaşadığı olaylara bakmak gerekir. Hasta, o gün kocasıyla yaptığı bir konuşmada, kocasının kilo aldığı için artık akşam yemeği davetlerine gitmek istemediğini söylemiş olduğunu hatırlar. Aynı zamanda, hastanın bir kadın arkadaşı da onunla yemek yemek istemiş, ancak hasta bu teklife isteksiz yaklaşmıştır. Çünkü bu kadın, hastanın kocasının sürekli övgüyle bahsettiği biriydi.
Ancak Kasabın Karısı, içini rahatlatan bir detay fark eder: Kocası, hatları kıvrımlı kadınları beğenmektedir ve arkadaşı ise oldukça zayıftır. Böylece, kocasının bu kadına ilgi duyamayacağına kendini ikna eder. Fakat işin ilginç kısmı burada başlar: Arkadaşı, zayıf olduğu için kilo almak istediğini ve bu nedenle hasta ile bir akşam yemeği yemeyi arzuladığını söylemiştir.
Burada, Freud’un dikkatini çeken nokta, rüyadaki tütsülenmiş somon balığıdır. Somon, hastanın arkadaşı tarafından sevilen bir yiyecektir, tıpkı hastanın çok sevdiği fakat kocası tarafından pahalı olduğu için yasaklanan havyar gibi. İşte bu noktada Freud, hastanın bilinçdışı düzeyde arkadaşıyla bir özdeşleşme kurduğunu öne sürer: Hasta, bilinçdışı bir düzeyde, arkadaşının yerine geçerek onun arzularını kendi arzuları gibi deneyimlemektedir.
Histerik özdeşleşme tam olarak budur: Kendi arzularını dolaylı yoldan, bir başkasının arzuları üzerinden deneyimlemek. Freud’a göre Kasabın Karısı, kendi arzusunun doyurulmamasını arzular hale gelmiştir. Başka bir deyişle, tatmin edilmeyen bir arzuya sahip olma arzusunu deneyimlemektedir.
Lacan’ın Yorumu: Başka’nın Arzusu ve Fallus
Freud’un bu vakayla ilgili analizini bir adım öteye taşıyan Lacan, Kasabın Karısı’nın arzusunu, Başka’nın (le Grand Autre) arzusunun arzulaması olarak yorumlar.
Lacan, insanın arzularının, yalnızca biyolojik ihtiyaçlarından değil, Başka’nın (anne, baba, toplum, otorite figürleri) arzusuna duyduğu bağımlılıktan kaynaklandığını öne sürer. Bir çocuk, bakım vereninin arzusunu anlamaya çalışarak kendi arzusunu şekillendirir. Özne, yalnızca kendi eksikliğini hissetmekle kalmaz, aynı zamanda Başka’nın arzusunun nesnesi olmak ister.
Kasabın Karısı’nın rüyasında da benzer bir dinamik görülmektedir: Hasta, kocasının arzuladığı şeye dönüşmek istemekte ve onun arzusunun göstereni olan fallus konumuna yerleşmeyi hedeflemektedir. Ancak ilginç bir şekilde, bu rüyada fallus, bir şeyin sahip olmak yerine, ulaşılamaz olarak kalmasını sağlamaktır.
Lacan’a göre bu rüyanın temelindeki arzu şu şekilde özetlenebilir:
Havyar, tatmin edilmemiş arzuya sahip olmanın simgesi haline gelir.
Kasabın Karısı, kocası tarafından tam olarak tatmin edilmeyen bir arzu nesnesi olmayı ister.
Başka’nın arzusu, özneyi şekillendirir ve histerik özne, sürekli olarak “aradaki boşluğu” koruyarak arzu nesnesi olmaya devam eder.
Peki, Bu Bize Ne Anlatıyor?
Freud’un psikanaliz dünyasında açtığı kapılar, Lacan’ın eklemeleriyle birlikte bu vakayı çok daha derinlikli bir şekilde anlamamızı sağlıyor. Kasabın Karısı’nın rüyası, yalnızca kişisel bir tatminsizlik hikayesi değil, aynı zamanda arzulamanın ve arzulanmanın insan psikolojisindeki temel dinamiklerinden birini gözler önüne seriyor.
Bu vaka bize şunu gösteriyor: Bazen en çok istediğimizi sandığımız şey, aslında tam olarak sahip olmaktan kaçındığımız şey olabilir. Tatmin edilmemiş bir arzunun varlığı, belki de arzulamaya devam edebilmenin en temel koşuludur. Çünkü arzu, her zaman “bir şeyin eksik olması” ile var olabilir.
Yorumlar